6 Kasım 2009 Cuma

Kandiliniz Mubarek Olsun


Tüm fener alayının "Aslancık" kandilini kutlar sağlık mutluluk ve başarılar dileriz.

Blog Yönetimi



Yeminlen Söylüyorum #6




"Avusturyalı hakemin bu yönetim tarzı ile UEFA’nın önemli maçlarında görev alması zor."
Metin Tokat -hakem eskisi-


Steaua maçı hakemi hakkında önceki yönettiği ŞL finallerine ironik göndermeler yaparken. -herhalde, sanki, sanırsam-

6 Eylül 2009 Pazar

Türk Pasaportu


Belki biraz geç oldu lakin son dönemi kapsayan bir el çekme konusudur başlığımız. Son dönemde Arda'nın ağzından yine benzer açıklamalar dökülünce konu hakkında bir iki satır yazayım dedim.

Bundan 4-5 sene evvelinde yanında çalıştığım bir yahudi iş adamı -Allah rahmet eylesin- türkler için "masturbasyonu çok severler" demiş idi. Onun devlet bazlı bahsettiği bu el çekme olayı ülkenin her karış toprağında ve her alanında gerçekleştiği için hak vermemek elde değil.

Efenim ülkede el çekmeyi cinsel anlamda anlayanlar olsada mesele kişinin kendini tatmin etmesi olayıdır. Bu ise her alanda gerçekleşebilmektedir. Futboldaki yansıması ise bundan hiçde farklı değil.

Çıkan her yeni topçuyu maradona ilan edip gerçek dünyaya salınca Stoke City'e düşünce bu şok haliyle onarılmaz arazlar doğurabiliyor. Ülkenin gurur kaynağı kabul edilen topçuları ikinci sınıf takınmlarda dahi ilk 11 oyuncusu olamayınca bu arızanın giderilmesi için en kolay yol olan el çekme tercih ediliyor. Benzer sıkıntıyı Arda'ında yaşadığı açık. Bu kadar pompalanan genç bir oyuncu kendisine Manu'dan barcelonadan teklif gelmeyip kıytırık avrupa takımlarından teklif gelince "Lan!? yoksa ben o kadar da iyi değil miyim?" diye sormak yerine "türk pasaportum var" veya vakt-i zamanında Rüştü abisinin kullandığı "Müslüman olduğum için" resimlerini önüne koyuyor ve başlıyor el çekmeye. -Kaderin cilvesi müslüman oynatmayan! Reijkard müslüman bir ülkede:), Rüştü ne hissediyor acaba?-

Pek tabii Arda'nında, Rüştü'nün de ve yükselemeyeceğini anladığı gibi türkiye yolunu tutan nihat'ında ve bunlara aynı resimle el çektiren basınında söyledikleri yanlış -yalan demeyelim- olmaktan öte gidemiyor.

Arsenal Arshavin'e o paraları sayarken aklının ucundan bile ardayı geçirmiyor veya 4de 1i fiyatına tuncayı düşünmüyor. Mesele pasaport meselesi elbette değil. Mesele yeterlilik meselesi. Kendi ülkesinde hiç bir kritere dayanmayan bir kitlenin gazı ile şişen balon edirne ötesinden gelen şeker kristali ile patlayabiliyor.

Çünkü bu ülkede basın Anelka mı Nobre mi diye sorabiliyor? Bu ülkenin kodaman yazarları konfederasyon kupası milli oyuncusu diye 50 ye yakın forma giyen bir oyuncuyu küçümseyebiliyor veya kariyerinde sadece bir uefa kupası bulunan kendi teknik direktörünü yere göğe koyamazken ŞL şampiyonluğu bulunan hoca için kasap, manav geyiği yapabiliyor.

Sıkıntı ülkenin genel kritersizlik sıkıntısı. Bu ülkede uluslararası standartlar geçerli değildir. Daha bu akşam ki maçta ülkenin kalantor yorumcularından -Blok Ömer- Arda golü atınca "bak aslanıma her bi' şeyi yaptı bir de arka direkten golünü attı" diyerek golde armut toplayan kaleciyi es geçerken kendi yediği goller için rakip oyuncudan bahsetmeyip "basit goller yiyoruz" diye geçiştirmektedir.

Bu ortamda büyüyen çocukta annesinin aslanı iken aslında kedi olduğunu farkettiği an el çekmeye yönelmektedir. Gerçeklerle yüzleşmek zordur, acıdır, can sıkıcıdır, ego zedeleyicidir. Oysa el çekerseniz her akşam Kylie -minogue olanı- üzerine boşalabilirsiniz. Haliyle kolay gelsin koçlara!



el çekme : Argoda masturbasyon

28 Ağustos 2009 Cuma

Yeminlen Söylüyorum #5



"Biz ne zor gruplar gördük"
Yıldırım Demirören


ŞL kuraları sonrası daha evvelki katılımlarında gördüğü zor gruplardan çıktığını zannederek. Hafıza problemi var veya Stroh'u burnuna çekmiş yine.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Kürt Teröristler İngilterede




Fotoğraf AA veya DHA dan değil. The Sun gazetesinden. Olayda Diyarbakırda geçmiyor. Allah büyük bu kadar da üzerine olur mu? Allah'ın hikmeti oluyor. Ağızlarını gere gere terörden dem vuranların üzerine modern avrupadan, futbolun beşiğinden ingiltereden nefis bir örneğimiz var.

Çeşitli bloglarda da yorum olarak görüş belirtmiş idim. Futbol takipçileri arasında kendini bilen küçük bir grubun yanında kendini kulübü ile bulan çok büyük bir fanatik kitle mevcuttur ve bu kitle çok ufak bir kıvılcım ile ateş alabilecek kadar gazlıdır.

Her zaman her yerde defaatle gerçekleşen olayların benzeri diyarbakır da olunca TERÖR diye, Diyarbakır kümeye diye öfke kusanlar için sakinleşme vakti.

Bu arada bir grubu ısrarla yaftalarsanız bir süre sonra yaftayı üzerlerinden atamaz hale gelirler. Konuşanlar Türkiye'nin doğusunu pek bilmez ama TERÖR denilen illetden canı yanan Ankaralı, İstanbulludan çok Vanlı, Diyarbakırlı, Hakkarilidir. Mutedil olmalı, hafıza sahip olmalı, manisada olanları da hatırlamalı, avni akeri de hatırlamalı ve hepsinin üzerine kulağında maytap patlatılan Dida'nın yerde yatarkenki görüntüleri izlenip bu kadar abartılmamalı. Kişiselleştirilmemeli.

Bu arada yanlış anlaşılıyor bu olanların normal olduğunu düşünüyorum, doğru olduğunu düşünüyor değilim.

18 Ağustos 2009 Salı

Flaş Gelişme!


Haber aynen bu başlıkla servis ediliyor ve bu haberi bu şekilde servis eden sitelerin ne editöründen, ne yazarından tek bir eleştiri bile yapılmıyor. Üstüne nerdeyse 1.5 yıldır süren görüşmeler sırasında ve sonuçlanma aşamasına gelinen şu günlerde dahi bir tek federasyon yetkilisi ve/veya diğer kulüp yetkilisi konuşmuyor?

Yahu Süper Ligde oynayan 3 takımın yetkilileri bir araya geliyor ve aralarından birini nasıl şampiyon yaparlar onu tartışıyor, 3 saat kendi aralarında pazarlık edip bunu basına aynen bu cümlelerle açıklamakta beis görmüyorlar!

Toplantının ardından bir açıklama yapan Melih Gökçek, "Ankaragücü'nün 100. yılında Ankara halkı şampiyonluk bekliyor. Biz tüm güçlerimizi birleştirmeliydik ve bugün bu yüzden biraraya geldik. Ankara'ya şampiyon bir takım nasıl kazandırırız diye bugün görüşmelerimizi yaptık. 100. yıla yakışan bir takım yapacağız. Ankaragücü Kulübü için büyük bir stat projemiz var. Ankaraspor ile ilgili olarak da yeni bir yol izlenecek. Ancak önemli olan şu anda Ankaragücü. Tüm imkanlarımızı Ankaragücü için seferber edeceğiz. Bu yıl hazırlık dönemimiz. Gelecek yıl asıl Ankaragücü'nü göstereceğiz. Ben ve diğer arkadaşlarımız Ankaragücü için elimizden geleni yapacağız. Taraftarlarımızın istediği şampiyonluğu yaşatacağız" dedi.

Bu nasıl bir süper ligdir? Nerde bu ligin temizligcileri! bunca sene çok şike söylentisi duydum, gördüm, oluşuna şahit oldum, devre arası istifa eden teknik adamlar dahi gördüm ancak bu kadar aleni, bu kadar pespaye, bu kadar pişkince yapılan bir rezilliğe ilk defa şahit oluyorum!

"Bu sene hazırlık dönemi imiş" lafa bak! Esas haltı gelecek sene yiyeceklermiş! Bu takımların kendi aralarında yapacakları maçlar ne olacak bu sene? veya içlerinden biri düşme hattına girdiğinde diğer rakiplerle mücadele edenler neler yapacaklar? ufacık hatır gönül şikelerine dahi hucum eden medyanın kodamanları nerdeler. Yoklar, 2 yıldır zaten yoklardı ve bu yokluk sonucu pişkinlik doğdu zaten.

Buna Rağmen?


Bu sezon iki resmi golünü, UEFA Avrupa Ligi'nde Kazakistan’ın Tobol takımına ve İsrail'in M.Netanya takımına atan Çek futbolcu, buna rağmen geleceğe ümitle bakıyor. sporx.com

Buna rağmen? Ortada utanç verici bir durum mu mevcut? Türkçe derslerine tekrar mı dönmeli yoksa?

Soru nedir?

İşler ezbere döndüğünden ve her hafta özneler değişip konular sabit kaldığından olsa gerek muhabirlerimizin soru sorma ihtiyacı bulunmuyor gibi. Belki de sadece bana tuhaf geliyor, uzatıyor ömerin güvenci mikrofonu ve buyuruyor;

"Oyuna sonradan girdin, bir de gol attın"

Sonra mikrofon oyuncuya uzatılıyor. Rahatsız edici, ne tür bir cevap beklenir bilemiyorum ancak topcularda alışmış ki soruyu sallamadan maçın geneli hakkında yorum yapıyorlar. Yok bu cümlede bir soru var ve ben mi farketmiyorum? Böyle uzatılan mikrofona evet denir ve biter.

"Evet hacı izlemişsin maçı, sonradan girdim ve bir gol attım, doğrusun!?"

-herhalde türk medyasınını sevmiyorum, her şey batar mı bir adama? batıyor işte.-

Bir LigTv Açmazı -Belkimde Paradokstur-

Enteresan bir reklamı var LigTV nin. Stadyumda maç keyfinden çok daha fazlası diye ve bu reklam ilginçtir seyircisiz oynanan Beşiktaş-Antalya maçının seyircisiz tadı olmadığından dem vuruluşundan kısa bir süre sonra dönüyor. Samimiyetsiz, riyakar kocaman diller sadece boş konuşmada kullanılıyor.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

İnsan Değilsin #2


Usain Bolt, Jamaica


9.58 lik derece ile 100 metre dünya rekorunu bir kez daha geliştirdi. Ortalama hız: 37.58 Km. Bu arada fotodaki buda benden gözüm, önemli değil havası da dikkate değer.

16 Ağustos 2009 Pazar

Resmi Site ve İdareciliğe Giriş Dersleri


Uzun zamandır tekzib.org, azizyıldırım.org kıvamında yayın yapan sokakta havlayan itlere, ağaçlarda cikleyen kuşlara bile cevap vermeyi kendine borç bilen kulübün resmi sitesi resmiyet üzerine ders veriyor. Açtığınız spor sayfaları dahi kesin bir dille haber veriyor, lugano kendi sitesinde haber veriyor, benim kulübümün "RESMİ" web sitesi ne diyor?

"Uruguaylı oyuncumuz Diego Lugano ile anlaşma sağlandığı bildiriliyor."

Kim bildiriyor? Madem oyuncumuz gibi bir ek kullanıyorsun sana senin oyuncun hakkında dedikodu mu yapıyorlar? Herkesin senden alıp bildiriliyor demesi gerekmiyor mu? eğer sana dahi bildiriliyorsa biz haberleri oyuncuların web sitelerinden mi takip etmeliyiz? Bu mudur resmiyet anlayışı? Devamı daha da güzel;

"Oyuncunun bugün saat 15.30'da İstanbul'da olması bekleniyor. Lugano'nun anlaşma şartları ile ilgili açıklama daha sonra resmi yayın organlarımızdan yapılacaktır."

Burası ne tür bir yayın organıdır? Biz resmi haber alalım diye giriyoruz bu siteye, bilmediğimiz başka mecraları mı mevcut? Resmi Twitter açın bari de kurtarın milleti!

Allah akıl fikir versin.

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Futbolda Sahada İki Takımın Yer Alması Gerçeği

Başlığımız uzun ve tuhaf oldu lakin konumuz tam anlamıyla budur. Ülkede görev alan teknik adamlar ve gazetecilerin, çocukluğumdan itibaren takip ettiğim kadarı ile farketmediklerine şahit olduğum realitemiz.

Efenim, bu futbol denilen hadisede herkesin sahada kendi takımını izliyor olmasından mütevellit maçtan maça eleştiri yapılırken genelde oyuncunun, teknik adamın, sahada oynayan takımın ağır eleştirler almasına bir hafta övülürken diğer hafta sövülüyor olmasına sebep yine bu gerçeğin farkedilmiyor olması.

Futbolda sizin tüm özelliklerinizi, sahadaki performansınızı sizin gününüzde olmanızdan çok rakibinizin gününde olup olmayışı belirlemektedir. Bir Az Alkmar maçı sonrası Zico hazretleri -ki kendisinin basın toplantısı hayranı idim- basın mensuplarının "vay şunu niye yapmadınız, vay niye önde basmadınız, vay neden böyle oldu" hezeyanlarına "Sahada rakip olmasa bu dediklerinizin hepsini yapardık ama sahada rakip vardı" diyerek açıklama girişiminde bulunsa da Türkiye gibi bir ülkede genelde en akl-ı evvellerin muhabir yapılmasından olsa gerek gereğince anlaşılamadı.

Konunun yazarın aklına geliş sebebi bir arkadaş sohbetinde -Sivas 3-1 Anderlecht ve İBB 1-1 Beşiktaş maçları hakkında- yine benzer temelde bir eleştiri yapılmasıdır. Bu iki maçtan sonra arkadaş ağızlarından dinlediğim eleştirilerin üzerine hiç konmadan ve hatta daha alt düzeyinde olanlarının güzide türk basınında yer alması aslında ne zico'nun ne lucescu'nun ne de futbola dair sağlam bakışı olan az sayıda teknik adamın türk futbol izleyicisine bir şey öğretemeden gittiği gerçeğini acı bir şekilde göstermektedir. -bu kadar uzun cümle olmamalı-

Efenim daha evvelinde Chelsea-Fener -2. maç- maçından sonra yine üst kademe ve binlerce dolar maaaşlı basın mensubları fenerin turu az kalsın geçebileceğinden, chelsea'nin görüldüğü gibi feneri yerle bir edemediğinden, bu chelsea'ye mi fener'in elendiğinden dem vurmuşlar ve o chealse'nin feneri resmen boğup fenere posizyon vermeyişini, erken golden sonra kedi-fare moduna dönüşünü es geçmişlerdi.

Bir fenerli oluşumdan olsa gerek fener üzerinden anlatayım. Bu sezon ki fener'in maçlarında yine rakibe göre değişimler olacağından tutup denizli ve beşiktaş maçlarına bakıp -buna honvedi de ekleyelim- fener ölü, ışık yok, yine eskisi gibi diyenlerin çok olduğunu görmekteyim. Oysa ki ben feneri bu yıl diğer senelerden çok daha farklı görmekteyim.

Öncelikle süper kupa maçında -ilk 75 dakika beşiktaşın hakim olduğu maçta- rakibin alman ortasaha oyuncularının performansı feneri tutuk hale getirmiştir ki bu tutuklukta dahi beşiktaştan daha net pozisyonlar buldular. Futbolda her pozisyonun gol olaması garantisi olmadığından fener 8-10 atarak yenememiş olabilir lakin aynı orta sahaya sahip beşiktaş kendisine hucum etmeyen bir rakip olunca bu iyi basan almanların oyunu o derece iyi kuramadıkları ortaya çıkmıştır. Eğer Denizli beyefendinin şaka yollu 10.5 numara deyü bahsettiği yaratıcı bir arkadaş bulamazlarsa beşiktaş bu sezon yatan takımlara karşı çok zorlanıp derbi maçlarında ise üstün oynayıp kaybedecektir.

Oysa fenerbahçe de durum farklıdır, bire bir markajlar uygulayan ve her daim ekstra motivasyon -2006 Sonrası- ile sahada olan denizli karşısında bol miktarda pozisyona girmekte ve bu pozisyonları ortaya çıkaran orta sahası meziyetinde forveti olmayışından skor 2-0 da kalmaktadır. iki maçında skoru 2-0 olunca bazı bünyeler olayı kavramakta güçlük çekmişler belli ki.

Gözüken o ki bu sene fener'in maç performansı rakibine göre değişecek lakin skor performansı oyunundan çok forvetinin/rakip kalecinin gününde olup olmayışına göre değişecek.

Not: Denizlinin ekstra motivasyonun üzerine alınganlık edilmesin. Dünyanın tüm liglerinde belli vakalardan sonra belli takımlar arasında ekstra motivasyon gerçekleşmektedir. Burda yazarın -bendeniz- bundan bahsetmesi rakibin sahadaki ciddiyetini ifade içindir.

Yeminlen Söylüyorum #4



"Biz olmasak, G.Saray'ın 14 şampiyonluğu olurdu"
Hasan Şaş


Bir öğle uykusundan hemen sonra, beynine kan gidip aklı başına gelince, boş mukavelelere attığı imzaları hatırlayınca

29 Temmuz 2009 Çarşamba

İnsan Değilsin #1

Givanildo Vieira de Souza, Porto FC


Yepyeni bir seri ile karşınızdayım. Kabahat Hulk'un. Gene kudurmuş son maçta. Bir sol ayak golü var akıllara seza.

Kötü Geçen Kamp

Henüz bu gözlerin şahit olmadığı kulakların duymadığı bir kamp çeşidi. Nasıl bir iş ise en kıçı kırık kulübümüz bile avrupanın orasında burasında kamp yapar ve yine hikmeti kendinden menkul bu kamp muhteşem geçer ve bu muhteşem kamp yapan 18 takımın 3 adedi küme düşer ve en az 10 tanesi son haftalara kadar küme hattından kurtulma çabası içinde debelenir durur. Bi' zahmet bu fakir için bir kerede gaitadan hallice bir kamp geçirin ve deyin ki "yahu olmadı bu kamp ama uefaya katılırız bu sene" ve katılın.

Yeminlen Söylüyorum #3


"Takım 4-0 mağlup hala durmadan kaldırıyor bayrağı"
Ömer Üründül

Anderlecht maçında üstüste hatalı ofsayt bayrağı kaldıran yan hakemden hezimete dayalı medet umaraktan

Bir Futbol Taktiği Olarak "Anadolu İnsanı Duası"

Efenim malum ülke olarak biraz din tabanlı olmamızdan kelli futbolumuzda da bize özel bir taktiğimiz mevcut. Genel olarak rakam bazlı taktiklerin biraz daha dışında ve rakam obsesyonu olanlar için çok daha muhteşem olan bir taktik. Rakam bazlılar kadar varyasyonu olmasa da halihazırda 3 adet çeşitlemesi mevcut. Maç içinde değişmiyor ama maçtan maça, turnuvadan turnuvaya değişebilen çeşitlemeler bunlar. -Teknik direktörüne görede değişebiliyor-

- Dua
- Anadolu İnsanının Duası
- 70 milyonun Duası

Ülke topraklarında takımlarımızın avrupa macerası başladığından bu yana özellikle 60 lı yıllar sonrası iyice yerleşen "Arkadaki Dua" bazlı taktik varyasyonları bir dünya 3. lüğü ve birde avrupa şampiyonası yarı finali getirdiğinden beri ise temel taktik olma yolunda hızla ilerliyor.

Son olarak halihazırda izlemekte olduğum ve şu an itibarı ile 5. golü yiyen -bir frutosu durduramadık, Allah'tan sonradan girdi- Sivas Spor tarafından sahada uygulanmakta.

Taktik düzenin başarısını artık ne belirliyor ise kadrodan kadroya değişkenlik göstermekle beraber eğer kadro iyi değilse kesif bir başarısızlığı beraberinde getirmekte. Ama ne hikmetse kadronuz iyi ise başarıya ulaşması daha kolay oluyor.

Her işe Allah kitap diye giden bunca futbol insanını futbol dışında neden camilerde göremiyoruz orası bambaşka bir konu. Yani bizim bildiğimiz dinin futbol stadına özel bir ritüeli, ibadeti mevcut değil iken futboldan dahi din bazlı nema çıkarma girişimi nedir? -Bir fâkihten toplum eleştirisi, yazar burda ciddileşti ve kızdı-

Hayır müslümansındır, Allah'ın emridir inşallah dersin, maşallah dersin -güzeldir, doğrusudur zaten- de bir futbol maçına dua ile gitme gereksinimi nedir mubarek? Bunu ne diye dile getirirsin senin işindir dua edersinde seninle beraber oturup bu işe dua edenler mi mevcut? Yok bu kadar insan dua ediyorsunuz da imansız mısınız da bu "gavur etiketli" elin ecnebileri bizi 5liyor habire. Maç öncesi dua ağızıyla açtığın ağzın maç sonrası neden tecrübe gibi bir değere dönüşebiliyor.

Veya ne bileyim aklın başa gelmesi ve reel hayata dönüş için birinin size 5 mi atması gerekiyor? Şu aklınızı 5 yemeden evvel çalıştırsanız da en azından beş yemesek?! Oturup burda imanlarımızı sorgulamasak?

Neyse ben bişi' demiyorum Allah sizi bildiği gibi yapsın. -Yazar dayanamaz ve beddua eder-

Resme takılanlar için açıklama; muhtemel 2010-2011 SivasSpor intertoto kupası yabancı oyuncuları.

26 Temmuz 2009 Pazar

Yeminlen Söylüyorum #2



"Herkesin kilosundan ağır bizlerde cezalar var."
Hazreti Nuriş

Bu seferki spor değil mafya camiasından hayranı olduğum Hazreti Nurişten.

21 Temmuz 2009 Salı

İyi Ama Hangisi?

Efenim hayırlı olsun. Fakiri tanıyan bilir fenerin transfer yapamayışından hallice üzgün idim. Gece bir yarı elin gurbeti memleketinde yahu belki bir ihtimal diye ntvmsnbc ye girmem ile eşzamanlı sırıtmam bir oldu. En nihayet pek sevgili kulübüm transferi gerçekleştirdi. Bunların üzerine sanırım ek bir transfer olmayacak. Adamlar hakkında bilgim olmaması sebebiyle detay yazmam mümkün değil lakin gidip de bir takımdan patadanak iki oyuncu birden alınması sanki bunu alın yanında bu da eşantiyon havası yaratmıyor da değil. Küçük düşürücü bir durum. Böyle durumlarda birinin kakalandığı gibi bir hisse kapılıyorum. Burdada kakaladıkları sanki ön libero olanı -Cristian Oliveira Baroni- gibi duruyor. Sen 26 yaşına gel ön liberoda oyna tüm kariyerinde 2 gol 2 asistin olsun. -wikipedia gazeteciliği-. Stoper Lugano senin tüm kariyerini bir senede 3e 5e katlıyor. Neyse bekleyip görmeli nede olsa bir Daum faktörümüz var. Ne adamlardan -Ümit Özat- neler çıkardı.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Yeminlen Söylüyorum #1



"Eğer Gol yemez isek her maçtan puan alırız."
Samet Aybaba


-özendim bende seri yapacağım-

Batuhan "The Wonderkid" ve Profesyonelliğe Giriş



Uzun bir başlık oldu lakin konunun geçmişi ile kıyasladığımda kısa bile kalır. Türkiyedeki garip profesyonellik anlayışında bir aşama mevcuttur ve buda boş mukaveleye imza atma aşamasıdır.

Efenim topçu bir kulübe ya girerken yada girdikten sonraki döneminde mutlaka boş mukaveleye imza atar ve gösterir ki "Ahanda ben bu boyutta bir x liyim". Son konu objemiz ise -ben obje diyim, fatih solmaz doğrusunu der- Batuhan adlı süper genç, süper yetenek insan evladı. Bu arkadaşımızda gerektirdiği üzere kendisini bilmem ne kadar sene beşiktaşa bağlayan sözleşmeye imza atmış lakin bu ara sıkıntılı imiş, hocasının kararına saygılı imiş ama oynamak da istediği bir kulübe gitmek istiyormuş. Menejeri kendisine gelen teklifler olduğundan felan da bahsetmeden duramamamış. -bu arada menejerimiz yine Ahmet Bulut.-

Eski zamanlarda anlardım, işler daha duygusaldı vs. lakin bu işin benim için miladı Tanju Çolak transferidir -ki işlerin artık tamamen para bazlı olmaya başlaması bu yay önü beleşçisi ile başlamıştır- ve o zamandan sonra artık bu boş mukavele olayını nasıl yedirmekteler topçuya çözemiyorum. Üstelik bir de menejerin varsa. Yahu senin bu menejerin ne diye var? Sana daha çok para kazandırmak ve hareket kabiliyetini artırmak için değil mi? Hiç mi görmezsin mubarek, Juan Figer abinin bizim azizden kan alışını? Yok ben ne desem olmayacak bu ahmet bulut olayını bir araştıracağım sevgili sporseverler. Kimdir, nedir?

12 Temmuz 2009 Pazar

Hedefleri için Kasımpaşayı Seçmek



Röportajda 2 yıldır Freiburgda idim sonra isviçrenin y kulübü ile anlaşmak üzere iken Ahmet abi Kasımpaşa'nın beni istediğini söyleyince "hiç düşünmeden" kabul ettim diyor. Ne kullanır, neyle beslenir bilinmez ama fenerde oynadığı dönemde de düşünmediği belli idi. Hala akıllanmamış ve hala düşünmeden yaşamaya devam ediyor görünen. Allah hedeflerine ulaştırsın diyelim ne diyelim.

Bu arada bu Ahmet abi dediği şahıs Ahmet Bulut. Bu adamı bir incelemek lazım. Oyuncularını kümeye oynayan takımlara kakalama gibi bir alışkanlığı mevcut sanki. Bilen arkadaşlar hatırlatıversinler sanırım Tuncayın menejerliğinide bu kardeş yapıyordu. Hedefleri olan, büyük bir kulüp olan Middlesbrough'ya gitmişti oda.

21 Haziran 2009 Pazar

İran Seçimleri ve Demokrasi

Kafam ne zaman ki biraz çalışmaya başladı ben bu demokrasi denen illetten tiksinmeye başladı. Seçim cenneti ülkemde onlarcasına ve internet yayılınca dünyadan yüzlercesine denk geldiğim hiç bir seçim sonucun "adil" olmadığını gördüm. Hakikaten bu ne tür bir hastalıktır çözebilmiş değilim. Ülke sınırlarıı terkettikten yaklaşık bir yıl sonra gürcistandaki seçimlere denk geldik tesadüf bu ya muhalefet kaybetti ve seçimlerde hile olduğunu açıkladı. Yine bu muhalefet Gürcistanda bu senenin nisanından bu yana yolları kapatarak millete eziyete devam ediyor. Normal bir tiksinme ile idare ederken yepyeni bir seçim bu sefer iran'da gerçekleşti ve açık farkla kaybeden Modernist -ne demekse- adayımız Musavi hezimet sonrası insanları alenen isyana teşvik edip onlarca ölüye ve yüzlerce yaralıya sebep oldu.

Yansımaları daha özgür olduğunu düşündüğüm bloglardan takip edince aslında türk insanın medya tarafından nasıl yönlendirildiğini daha nefis görmüş oldum. Faşistlik düzeyinde bir Ahmedinejad düşmanlığı ile tanımadıkları Musavi yi destekleyen insanlar olduğunu gördüm. İşin en ilginç yanı o desteklenen Musavi'nin de her ne kadar modernist! damgası olsa da ülkede tahammül edemedikleri Tayyip beyimizle kıyaslanamayacak kadar şeriatçı ve dindar olduğundan haberdar olmamaları.


Demokrasi demek körükörüne muhalefet desteği olmasa gerek. kendi içinde onlarca arazı olsa da elimizdekilerin en uygunu olan bu sistem halk bazlı çalışır ve hazım gerektirir kanaatindeyim. Yok sevmediğim kazandığında çamurlaşacaksam bi' kalkıp çay koymanın vakti gelmiştir.

Hayır ne tür bir mantıktır ki kazanan adayın ezmesini yerle bir etmesini %99 almasını beklersiniz. Sistem o şekil oldumu zaten demokrasi gerekmez. Toplum aklının ortak paydası %25-30 geçtimi bile büyük bir ortak paydadır velevki %50 yi geçsin.

Ne yapmalı Ahmedinejad? "Özür dilerim yeterince ezemedim buyurun siz geçin" mi demeli yoksa Musavi adam gibi çay koymaya gidip insanlara "kaybettik haketmemişiz" mi demeli!

Camii yakmalar sivil öldürmeler nedir? Bundan sizce kim zevk alır. Iran halkının almadığı kesin tıpkı gürcü halkının almadığı gibi. Bataklık gülleri bir kitle her ülkede bulunduğundan bir pislik çıkarıldığında kokusuna koşan bumak zor olmuyor bunlar görüntülenincede bakın halk istemiyor havası yaratmak da kolay oluyor.

Sağduyu ve hoşgörü demokrasi içinde olması gereken değerlerdir. Hazım ise her insanda bulunmak zorundadır kanattindeyim. Velhasıl ne karalasak boş kaybedenler genelde hep kaybettiklerinden öğrenim süreçleri uzun oluyor sanki.

Bu arada ülkemdeki devrimci arkadaşlara bir sitemim olucak. iran halihazırdaki sistemine devrim ile ulaşmıştır bilginize. Amaç devrimcilik mi yoksa islam karşıtlığımı daha net belli olsa iyi olur. Çünkü kaypaklığın kimseye faydası dokunmuyor.

11 Haziran 2009 Perşembe

Futbol Fanatizmi

Efenim uzun zaman sonra tekrar bloguma dönünce ve yazmaya karar verince daha evvelinde bahsettiğim futbol ile alakalı bir yazı yazayım istedim. Konuda hazır Murat Belge'den olunca (o'da mehmet barlastan almış zahar) (bende aethewulf dan aldım netekim) olurda insanlar takip ederse blogumu bilsinler ki benim için "takım tutma ve fanatizm nedir"i yazayım istedim.

Bendenizin bu futbol sporuna ilgisinin başlaması çok erken yaşlarda olmamıştır. Geç dediysemde çift haneli yaşlarıda bulmaz. 7-8 li yaşlarımda Erzurum ilinde nefes alıp verirken komşunun TV sinde bir fenerbahçe maçı görmemle başladı. Gazete ve sair yazılı mecraları takip etme şansımın zaten olmadığı bu yaşlarda neden bilemem sarı-lacivert -ki o zamanlar hatırlayanlar bilir hiçbir zaman lacivert değil hep soluk mavidir, çok yıkanmış bir mavi gibi- sevgisi hasıl oldu. Beşiktaşlı bir babanın, trabzonlu bir abinin -terim döneminde galatasaraya kesin dönüş yapmıştır kendisi-, galatasaraylı bir abla ve annenin oluşturduğu ailede fenerli bir birey olmuştum. Döneminde hastalık derecesinde olmasa da bu takıma olan sevgim her geçen yıl sadece büyüdü.


O dönem için pek çok kişinin anlamakta güçlük çektiği nokta aslında benim takımda ki hiç bir oyuncudan dolayı takıma bağımın olmayışıdır ki bu sebepten o zamandan beri ne gelenlere ne gidenlere pek üzülmüşlüğüm yoktur. Zamanla yaş ilerleyip bu top denen oyuncak ile temaslarımız başlayınca takımdan öte bir futbol sevgisi de hasıl oldu ki bu 10 lu yaşlarıma denk gelir. işte o zamandan sonra futbol ciddi anlamda hayatımda yer edinmeye başladı. Zaten bu bahsettiğim yıldan 2-3 sene kadar sonra CM92 ile ile de tanışmak nasip oldu ve her şey başka bir şekle bürünmeye başladı.

Şöyleki efenim şahsım için takım tutma şekli değişmeye başladı bir nevi. Fenerbahçenin yanına, Liverpool onunda yanına Milan eklendi. CM ile ilişkilerimizin haftada bir değilde her gün, günde 8-10 saat olmasından mütevellit Liverpool ve Milan sevgisi Fenerbahçe sevgisi boyutuna ulaştı haliyle. Üstüne bir de futbolcu sevgisi eklendi ki tadından yenmez bir hal aldı.

Aradan geçen uzun yıllarda herkesin diline yapışan endüstriyel futbol kavramı bana hep tuhaf geldi çünkü futbol benim için hiç bir zaman endüstri olmadı. Her ağzını açanın fanatizmden dem vurması -çok kötüymüş gibi- -çok bilirlermiş gibi- , endüstriyel futbol'un kötülüğünden dem vurması beni futboldan değil daha çok medyadan soğuttu. Fanatik bir fenerli olarak oyuncuların gelmesi gitmesinden çok gelen oyuncunun insani tarafı beni ilgilendirdi. Gol attığı zaman pasörüne koşmayan oyuncu alt yapıdan da gelmiş olsa sevemedim. Gol attığında bilincini yitiren ama maç sonunda önemli olan takımın kazanması diye tipleri de sevemedim. Bir düzine takım da değişse kendi karakteri olan maça göre, tribüne göre konuşmayan gamsız oyuncuları bu yüzden sevdim. Ben hiç bir oyuncuda kendini paralamasını auta giden topa koşmasını beklemezdim ki halen de beklemem. Bu açıdan insanların fanatizm derken takımlarından çok oyunculara bağlı olmasını pek anlayamadım.

Üstüne feneri seviyor olmamın bir başarı kriteri de yoktu. Fener'i tutmaya başladığım yıl fenerbahçe şampiyon değildi. Günümüzün güce tapan kitlesinde haz edemeyişimin sebebi belki biraz da budur. Çıkıpda başkanın 3 yıl üstüste şampiyonuz vaadi bana haliyle komik gelmektedir. üstüste oluncak 10 şampiyonluğun benim için bir tadı olmayacaktır kısacası.

Dahada romantikleştirecek olursam futbol sevgimin insanlarla ilişkimden bir farkı bulunmamaktadır. Bazen başarısız, bazen kırgın bazen bozuk olunmasının zararı değil yararı ve güzelliği vardır. Şampiyon olunmadığı sezon kuduran kitlelerin her sene şampiyon olunduğu zaman kiminle neyle eğleşeceğini merak ederim aslında. haliyle kişilerin gelmesi gitmesi, sorunların olması bir dönem ki süper kadronun iki yıl sonra yok olması gibi durumlar iç burksa da ne fener sevgimi ne futbol sevgimi öldürmüyor körüklüyor.

Haliyle burda Murat Belge ve benzerlerinin anlamadığı nokta ortaya çıkıyor. Yani gerçek bir fener fanatiğinin kişilerle bir sıkıntısı olmuyor. Bir fanatik Mustafa Denizli'yi süper hoca gördüğü için fenerde olsun istiyor. -Burası yazarın katılmadığı bir cümledir- Yoksa fenerde olduğu için süper hoca görmüyor. Haliyle Mustafa Denizli ayrılırsa içi burkuluyor hüzünleniyor ama Mustafa Denizli'ye kızmıyor, sövmüyor yerin dibine batırmıyor. O bahsi geçen ve insanların takım fanatiği sandığı kitle genelde kişisel sorunlarını dışa vurmada takım kullanan bir tür faşist eğilim sahiplerinden oluşan kitle oluyor.

Daha güncel bir örnek verecek olursam Mehmet Topuz'u fenerde görmek istemeyişimin nedeni şahsın topçuluğu ve beşiktaşlılığı değil karakter zaafiyetidir ve insan olarak sevmeyişimdir. Yani ben bu Topuz'u futbolda görmek istememekteyimdir. Kavala giren Mustafa Doğanı izlerken ki çektiğim acıda bu yüzdendir, Yine bir beşiktaşlı Sergen'i sarı-lacivert formada izlerken keyif almamda bu yüzdendir. Hatta o sergen sıpasının rüştüye attığı gole gerektirdiği kadar üzülemeyişimin nedenide benzerdir.

Bu durumda fenerliler sektörüne göre biraz light kalıyor olabilirim lakin her halde Murat Belge kadar uzak olmadığım da aşikardır.

18 Ocak 2009 Pazar

Başlangıç

Bismillah diyerek başlıyalım blogumuza. neler yazabileceğimi tam bilemesem de futbol ana maddem olucak gibi. bazı bazı hayata dair de yazarım. hem zaten kişisel blog ne istersem onu yazarım gibi de bir halim var. umarım keyfi alır, ara ara takip edersiniz.